20 Temmuz 2010 Salı

Binlerce dönerci var!

Blog'u açalı yaklaşık 1.5 ay olmasına rağmen amacına yönelik ilk yazıyı şimdi yazabiliyorum. Zamanla hevesimi mi kaybettim, üşendim mi, yazacak şeyler mi bulamadım bilmiyorum ama şimdiye kısmet oldu işte. Yavaştan olan biteni anlatalım bakalım..

Ayın 3ünde Ankara'ya, son bir defa daha Ayşen'i görmeye gittim. İstanbul'a geri döndüğüm pazar günüm eşyaları toplamak, insanlarla vedalaşmak, odanın yerini değiştirmek gibi şeylerle geçtikten sonra 5 Temmuz Pazartesi günü, sevgili Özge'ciğimin beni yanlız bırakmayarak havaalanından uğurlamasının akabinde, uçağıma binerek ilk durağım olan Stuttgart'a geldim.

İndikten sonra bakıyorum sağıma soluma, her yer Türk, bir türlü özümseyemedim farklı bir ülkede olduğumu. Şehir de hiç öyle klasik Avrupa'yı falan da yansıtmıyor, bildiğin sanayi şehri işte. Ayrıca bir şekilde iletişime geçtiğim insanlardan hiçbirisi ise Alman gibi durmuyordu. Örnek vermek gerekirse;

Beni otele götüren taksici: Moldovalı
Achat Hotel'deki resepsiyonist: Zenci, isterse 3 kuşak Alman olsun..
Yemek yediğim yerlerdeki çalışanlar: Çinli, Hint, İtalyan (İnatla almanca konuşmaya çalışıyorlar ya, deli oldum)
Lavezza'da kendime internet ararken garsonun bana direk 2. cümlemden sonra "Türk müsün?" demesi ile burada yaşayacaklarımın bir trailerını görmüş oldum sanırım.

Stuttgart'ta geçirdiğim bir günlük zaman zarfında o kadar şok yaşadım ki, sanmıştım ki her günüm böyle geçecek, geçmedi. Demek ki insan zamanla alışıyor..

2 saatlik bir tren yolculuğunun ardından Nürnberg'e geldim. Nürnberg Stuttgart'tan daha güzel ve daha derli toplu. Öyle böyle değil yani, çok düzenli lan. Gelir gelmez kalacak yer işini hallederek Erdal, Melih ve Sercan'ın yanına 4. olarak okeye dahil olduktan sonra sıra ertesi günü Alcatel-Lucent Nürnberg binasını ve çalışanlarını görmeye geldi.

İş arkadaşlarımın sıcakkanlı insanlar olduklarını düşünüyorum, şimdiden Peter ve Marco ile samimi pozlar verir olduk (yaşları 50'den fazladır) Yemek konusunda domuz gibi şeyler sıkıntı çıkarsa da (dini şeyleri karıştırmayalım, yemem demiyorum, hatta inadına yiyesim var da kokuyor o da pis pis) genel olarak problem yok, doyuyor karnımız. Ulaşım da rahat 2 metro ile gidip gelebiliyoruz, maksimum yarım saat sürüyor ki Türkiye'deki gibi kastırmıyor metrolara inip çıkması. Kimsenin ücret kontrolü yaptığı da yok ama yakalanma korkusu yüzünden efendi davranıyoruz :)


Şehirden bahsedecek olursak Ortaçağ'da Franconia, daha sonra da Bavaria yönetiminde bulunmuş ve döneminde başkentlik yapmış, 18. yüzyılın sonlarından itibaren gözden düşmeye başlamış. Hitler zamanında tekrar ünlenen şehir, Naziler için manevi başkent görevini üstlenmiş ve ikinci dünya savaşından sonra Nazilerin yargılandıkları savaş mahkemeleri ibretlik olması açısından bu şehirde kurulmuşlardır. Şehrin kalesi ve Kathedrali oldukça güzel, üzerinden nehir geçiyor, sevenleri için gece hayatı baya hareketli, yiyecek düşündüğümden daha ucuz ve ulaşım her yere çok rahat yapılabiliyor.



2. haftamın sonuna geldim Almanya'da, daha ne kadar daha buralarda olacağıma dair zerre fikir sahibi değilim, Ayşen'i deliler gibi özledim, Türkiye'deki gibi arkadaşlarımla sürekli zaman geçirmek için çok şey verebilirdim. Çünkü gün içinde yalnızlık çekiyorum, buradaki arkadaşlarımla alışkın olduğum samimiyeti daha oturtamadım çünkü, neyse bakalım zamana bırakıyoruz. Yavaştan buradan da insan tanımam lazım ama nasıl yapabileceğime dair pek fikir sahibi de değilim daha..

1 yorum:

  1. ayh ben de seni deliler gibi özledim bi de senden daha kötü durumdayım yani düşün 22 yıldır olduğum şehirdeyim ve tüm arkadaşlarım tatilde sen en azından farklı yerler görüyon yaa. aman be..

    YanıtlaSil