1 Temmuz 2013 Pazartesi

Şizofreni

Yaklaşık 1,5 sene olmuş sana yazmayalı. Söyleyecek söz çoktu belki ama, yazıya dökülebilecek kadar olgunlaşamadılar demek ki.

1,5 senede nelerin değiştiğini sen de çok iyi biliyorsun. Ama asıl büyük değişiklikler şu an oluyor. 2013 kadar tiksindiğim bir sene daha geçirdiğimi hatırlamıyorum. Belki hayatımda ilk kez depresyona girmeyi başardım, hayatımda ilk kez parçalara ayrıldım. İki kişi yaşatıyorum sanki kafamda, birisi duygusal, boşvermiş, hala umudu olan, anlayışlı; diğeri ise mantığının peşinde, hırslı, bencil ve umudunu kaybetmiş. Son dönemlerinin her anında bu ikisinin çatışmasının ortasında kalan ben ise artık tamamen bittim. Mecbur kalmadıkça evden çıkmak istemiyorum, hayatımı iş-ev-spor döngüsünde geçirerek yalnızlığın verdiği acıdan zevk almaya çalışmaya çalışıyorum.

Sadece kişiliğim de değil, hayatımdaki tüm parametreler oynaşıyor bu dönemde. Maddi manevi iflası son raddesiyle yaşıyorum. Meteliksiz ama hayatından uzaklaşmak için gezip aslında varolmayan parasını harcayan, sevdiği işi istemeyerek de olsa yine para için terketmiş ve bunun ağırlığını taşıyan, yakın tarihte evini değiştirmek zorunda olduğunu bilen ve sevgilisi tarafından terkedilmiş, geri dönmesini ikna etmek için yanıp tutuşuyor olsam da  kendisinden tamamen nefret edilmesinden korkarak konuşamaz bir haldeyim.

Hangisini anlatsam, nereden başlasam bilemiyorum. Ama iki tanesi var ki çok etkilediler beni bu dönemde. Bir yanda çok sevdiğim arkadaşlarımı barındıran sevdiğim bir işim, yurtdışı maceralarım ve ilk kez profesyonelce para kazanmış olmanın verdiği aidiyet duygusu ile sefil bir yaşantı, diğer tarafta kariyer ümidi, daha fazla maddi imkan, sıfır yurtdışı, iğrenç olduğu ve kesin mutsuz olacağım herkesçe suratıma vurulmuş, buna ek olarak birbirinin kuyusunu kazanların çalıştığı anlatıp durulan yeni işim var. Sonuç olarak geri dönüş şansı kalmadı ama ben hayatıma girecek olan bu çok büyük değişikliği ve düzgün bir çevre yapana kadar çekeceğim yalnızlığı belki de birlikte atlatabileceğim insanı da kendi hatalarım yüzünden kaybettim. Bana gösterilmiş olan sabra ve bu sayede geçirmiş olduğumuz yıllar için ona içimden her gün tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Yaptığı hatalardan ders alarak aynı sıkıntıları yaşamama ve yaşatmama amacını taşıyor olsam da belki de kendimi değiştirmeye çalışırken çok daha fazla sıkıntıya sebebiyet verdim.

İnsan ayrı kalınca bazı şeyleri farkeder ya, ben de onları yaşıyorum sürekli son dönemde. Bundan 1 hafta sonra aslında yüzyüze ilk kez görüştüğümüz o cumhuriyet meyhanesinin üzerinden tam 5 sene, ilk öpüşmemizin üzerinden de 3,5 sene geçmiş olacak. Ve ben canım kadar sevdiğim bu insana bir sürü şeyi söylemek isteyip ona sarılmayı arzularken, yapacağım her şeyin daha da itici geleceğini bildiğimden susmak zorundayım. Evet söylendiği gibi ikimiz de biliyoruz mesafenin hayatımızdaki en büyük sıkıntı olduğunu. Zaten şu an öncekilerden daha fazla yaralı hissediyorsam bu detay yüzüme vurulduğu, yanlış olmadığını bildiğim ve duymaktan en çok korktuğum şeylerden birisini söylediği için. İkimiz de büyük bir adım atıp diğerinin yanına gidemedik. Çok uzun süre düşündüm ben bu detayı,  birkaç sene önce olsa hayatımda bu yaşta evlenmekten uzak duracağım konusundan kendimden eminken daha bundan birkaç ay önce ciddi ciddi evlenmeyi arzulamış bir insanım sonuçta. Ki karşımdaki defalarca evlenmek ya da bulunduğu hayatı terketmek istemediğini de söylemiş olmasına karşın, yaptım bunu. Şu an beni uzak tutan yegane olgu da sevdiğim kadının benimle artık bir geleceğinin olmadığını belki uzun zamandır görüyor olsa da, bana söyleyecek kadar soğumuş oluşunu bilmem.. Biri diğerinden eksik ya da fazla, ikimizin de birbirini seviyor oluşundan şüphem yoksa da, sevgi ne yazık ki bir ilişkiyi ayakta tutacak tek şey değil demek ki bu kronik sorunumuzun üstesinden gelemedik. Bardağı taşıran son damladaki düşüncesizliğim için kendisinden defalarca özür diliyorum buradan. Telefonda ya da yüzüne de etmek isterdim ama beni dinleyeceğinden çok şüpheliyim. Tüm olan biten tamamen benim öküzlüğüm ise de, bizi uzak tutmaya devam eden sorun ne yazık ki mesafe. Mesafe nedeniyle taştı o damla, bir aradayken sorulmayacak sorular değillerdi ne de olsa.

Kafamdaki iki kişiden birisi artık bırak kızın peşini, seninle zaten mutlu değil bari o mutluluğu bulacağı birisiyle yaşasın sonuçta birini sevmek bu değil midir diyecek kadar olgunken; kıskanç ve bencil olan günde 10 kez profillerine bakıp buluttan nem kaparak ağlamaklı olabiliyorken ne düşünmem gerektiği konusunda zerre fikir sahibi olamıyorum. Hayatında beni istemediğini gayet açık bir şekilde belirtmiş birisine ait anıların da hissettirdiği acılar ise hepsinin üzerinde.. Nolursa olsun, hayatımdaki varlığını unutmayacağımdan emin olduğum tek insana dair elimde kalan yegane şeyler olduklarından da çok kıymetliler. Barcelona, Paris, Bodrum, Ankara ve İstanbul'un; gece uyuduğum yatağın tek başına hiç bir tadı tuzu yok.

Hayatımın genelinde yakın zamanda işlerin rayına girebileceğinden ve benim tekrar umutla geleceğe bakıp, mutlu olabileceğime dair içimde küçücük dahi bir beklenti de yok. Bir gün korktuğum olacak ve ben sevdiğim kadının beni kafasından tamamen attığı gerçeğini başkasıyla olduğunu öğrenerek acı bir şekilde farkedicem biliyorum ve o an en dibi gördüğümde ayakta kalabilecek kadar sağlam durabilirim umarım.

Bir arkadaşımın söylediği gibi hayatım elimde bir yumak ve ben bir kedi gibi her bir ipi çekiştirerek günlerimi geçirmeye çalışıyorum. Ev, iş, sevgili, para, okul.. Ailem dışında stabil olabilen bir tane parametrem yokken ve hepsi birlikte aynı anda sürekli değişim halindeyken, ben daha ne kadar dayanabilirim hiç bilmiyorum artık. Umarım sonum hastanelik olmaz.

Yine ağladım burada biliyorum ve eminim birileri duygu sömürüsü yaptığımı düşünüp bunları çocukça bularak iyice benden tiksinecek ama, durumlar ne yazık ki bu. Bu bloga almanyaya gittiğimde yazmaya başlamıştım ve belki de bu yazı veda yazım olmalı. Her şey çok güzel başlayıp çok kötü bitti ve bu blog bunlara şahitlik ederek görevini yerine getirdi. Benim söyleyebileceğim, onunsa dinleyebileceği başka bir söz yok.

Nèmarie..

5 Eylül 2011 Pazartesi

Checkpoint

Bugünü unutmayacağımı kendime çok kere söyledim zaten ama, nolur nolmaz diye buraya da yazıyorum ki hani mallığım tutar yine ihtimaline karşın bir nevi sigorta.

Senden profesyonel olman istenirken aslında herkesin ne kadar amatörce birbirinin arkasından konuşabildiğini, insanların sessiz sakin işini yapan adamdan ziyade yaptığını bas bas bağıran, bi bok yapmasa bile yapıyormuşçasına artizlik yapanları el üstünde tutup diğerlerini ilk fırsatta ezmeye çalıştığını unutma. Hani bu işin Türkiye'de çok sık uygulandığını zaten biliyorduk da, meğer globalmiş.

Belki geri dönmem gerekecek belki gerekmeyecek ama ne olursa olsun bugünden şu dersi çıkartabilmek güzel. Gün gelir de "lan iyi ki böyle olmuş" bile diyebilirim kendi kendime.. Umarım..

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Oha

Az önceki blog yazımı yayınladıktan yaklaşık "30 saniye" kadar sonra, Axel gelip de bana "Evet çocum sana Brezilya çıktı, gözün aydın" demesin mi? Bileydim daha geç yazardım :/

Almanya'dan Dayım gelmiş


Valla insanoğlu boş bırakılmaya gelmiyor, bak yine yazıyorum buraya onca zaman sonra. Halbuki ne kadar da üşeniyordum..

Çok taş bir tatilden sonra yaklaşık 20 derece sıcaklık farkına katlanarak döndük köyümüze. Ne biçim iş anlamadım ama Temmuz ortasında olmamıza rağmen 2 gündür güneşi göremiyorum, ilginç.. Brahms reis de yokmuş buralarda bileydim anamı babamı da görürdüm hazır gelmişken, neyse onu da hallederiz elbet.

Keyifler yerinde, Jupiter's Cock Güneşle ilişki kuruyor sanırım ki burcuma bağlı Para ve Sağlık ikilisine 2 puan verirken, geçirdiğimiz güzel günlerin sayesinde Aşk puanlamam 5e çıktı hamdolsun. Sevgilimi özledim..

Aklımda hala geçtiğimiz 15 günün anıları, önümde yine nereye gideceğimin belirsizliği, kulağımda kulaklıklarla "Bilgi birikimin önemi ve kişisel gelişimdeki yeri" temasına benzer bir e-training test ekranlarında loto oynarken acaba işten ne zaman çıksam diyerekten sizlere veda ediyorum.

24 Mayıs 2011 Salı

Her Zaman

Seni her zaman, ilk günümdeki gibi, 3. aydaki gibi, 1. senemdeki gibi; içimde tuttuğum sevgimi hiç kaybetmeden, eksiltmeden seveceğim..

5 Aralık 2010 Pazar

Two Minutes to Midnight

Kaç ay oldu yazmayalı? 4 falan sanırım.. Çok büyük bir azim ve yüksek bir yazma iradesiyle açmıştım bu blogu aslında, daha sonradan ilgimi çekmez oldu. Aslında hala ilgisizim, tekrar yazmıcam da demiştim kendi kendime ya, şu an sadece canım sıkılıyor yeni bir şeylerle uğraşmış olmak için yazıyorum. Zaten bir şeyi adam gibi yazabilme kapasitem çok sınırlı, bunu okuyanların iyice idrak etmesi hoş olmazdı.

En son Bamberg'den bahsetmişim galiba. Onun üzerine Nürnberg'de oldukça uzun süre zaman geçirip aralarda Bodrum, İstanbul, Ankara, Nazilli, Stockholm, Budapeşte, Münih ve Hamburg'a gittikten sonra şu anki durağım Sao Paulo'ya geldim. Geçen zamanda hayatı her seviyesiyle yaşadım. Çok üzüldüğüm, çok mutlu olduğum günler oldu, aynen buradakiler gibi. Ama burada zaman sanki daha yavaş akıyor, ayrılığın da özlemin de mutluluğun da hüznün de etkisi daha keskin. Daha hassas daha kırılgan, yardıma muhtaç hissediyorum kendimi bir çocuk gibi. Sonra da zayıf olduğum için, kimsenin yanımda olmadığını kendime hatırlatıp daha da sinirleniyorum.

Dışarıda hava çok güzel, 30 küsür derece her gün. Haftaiçi zaten işten geç çıkıyorum pek isteğim olmuyor bir şey yapmaya, ama 3. haftasonumda da yine aynı şeyi yaparak şu sandalyeye oturdum. Hayır internetim falan olsa yine ekstra bir eğlence kaynağım olabilir ama o da yok. Tek yaptığım dizi, film izlemek, oyun oynamak ve kitap okumak. Dışarı çıkıp dolaşmam, birilerine hediye almam, fotoğraf falan çekmem, haftanın stresini yerel içki ve yiyeceklerle atmaya çalışmam gerektiğini biliyorum. Ama yine bu sandalyedeyim, bundan önceki 14 günde olduğu gibi.

Sanırım kendi çapımda bir depresyon yaşıyorum, sanırım değil öyle. Davranışlarım, tepkilerim yukarıda da dediğim gibi çok hassaslar. İşyerinde bile ilgi görmediğimde, yokmuşum gibi tüm işi Zafer'e vermelerine üzülüyorum, verdikleri işleri beceremeyince daha çok üzülüyorum, sevgilime farkında olmadan, iyi niyetlere sahip olsam bile, kötü davranıyorum bunu da biliyorum. İyice çıkmazlardayım her şeyimi kaybediyorum.

Ve böyle ezik bir yazı yazdığım ve herkese ne hissettiğimi gösterdiğim için yine kendime kızıyorum..

2 Eylül 2010 Perşembe

Teşekkürler

It's hard for me to say the things I want to say sometimes

There's no one here but you and me and that broken old street light

Lock the doors We'll leave the world outside all

I've got to give to you are these five words when I

Thank you for loving me for being my eyes when I couldn't see

For parting my lips when I couldn't breathe

Thank you for loving me

Thank you for loving me

I never knew I had a dream until that dream was you

When I look into your eyes the sky's a different blue

Cross my heart I wear no disguise

If I tried, you'd make believe that you believed my lies

Thank you for loving me for being my eyes when I couldn't see

For parting my lips when I couldn't breathe

Thank you for loving me

Thank you for loving me


You pick me up when I fall down you ring the bell before they count me out

If I was drowning you would part the sea and risk your own life to rescue me

When I couldn't fly Oh, you gave me wings

You parted my lips When I couldn't breathe

Thank you for loving me 


iyi ki varsın..