29 Haziran 2010 Salı

Sonisphere Haftasonu!

Aylardır beklediğim, sırf kaçırmamak için Almanya'ya gidişimi ertelediğim, eşşek kadar para bayıldığım bu konseri sonunda izledim, sonunda kavuştum istediğim gruplardan bazılarına. Sesler kısıldı, boyun ve beller koptu, bir pena kapabilmek için insanlar birbirini ezdi ama bitti gitti işte.. Günler geçtikten sonra farkediyorum, günler geçse de şarkılar hala dilimden düşmüyor. Öncelikle teşekkürler her şey için Metallica, Rammstein, Megadeth, Manowar, Anthrax ve Alice in Chains. Keşke oradayken de böylesine mutlu olabilseydim, mızmızlanacağıma tadını çıkartsaydım ama olmadı işte.

Neyse artık başıman geçenleri anlatmanın zamanı geldi sanırım. Cuma günü çalışıyor olduğumdan geç katıldım bu atraksiyona. Gittiğimizde zaten Alice in Chains performansına başlamış, büyük çoğunluğunu Rammstein fanlarının oluşturduğu bir topluluk alanda yerini almıştı. Them Bones gibi harika bir şarkı biz girdiğimiz sırada çoktan bitmiş, grup diğer şarkılarına geçmişti. Neyse ki Man in the Box, Angry Chair, Would? ve Rooster'ı çaldılar da gönlümü aldılar hemen.

Çok bilinmediğinden hemen ekliyim, Alice in Chains kimdir? Alice in Chains 90ların başında Nirvana ile patlayan Grunge akımının o zamanlar sağlam seyirci toplayan gruplarından birisidir. Solistleri Layne Staley'in aşırı dozdan 2002'de ölmesiyle birlikte dağılma sürecine girmiş, geçtiğimiz senelerde yerine William DuVall adında, melez, Staley'in tam tersine sansasyonel değil, kendi halinde fakat aslında sağlam bir müzik adamını vokalist olarak grubun başına getirmişlerdir.

1 saatlik bekleyiş başladı, bitti derken kocaman Almanya bayrağı ile Rammstein çıktı karşımıza. Bayrak indiğinde bambaşka bir şov aleminin kapıları açıldı, keşke Du hast, Ich will ve Pussy'den başka şarkılarını bilseydim de eşlik etseydim ama olmadı. Adamlar ateşler saçarak girdiler, klavyecilerinin üzerine kor ateşler döktüler, bir adamı Benzin şarkısında yaktılar, sahnede kocaman oyuncaklar ve pervanelerle oynadılar, klavyecileri bota binip seyircilerin üzerinde yüzdü üzerine pussy'de penis benzeri bir cisimle solist Till Lindermann seyircilerin üzerine köpük ve baloncuk "attırdı". Etraftaki alevler, çarklar yani endüstriyel akımın her emaresinin yanısıra grubun elemanların giydikleri Nazi, kasap, yahudi ve gay temalı kıyafetleri de ayrı, ilginç noktalardı.

İzlenen 1,5 grubun arkasından kısa süreli bir küçük beyoğlun ile birlikte bitirdik ilk günü.. İkinci gün programı ise beni pek kesmemişti, o yüzden yine saat 6'da, Sayko Cepkin bittikten sonra gitmeye karar verdik. Önce yemeğimizi yedikten sonra, Manowar öncesi shotlarımızı çaktık Sinerji'de ve tekrar Stada, sahne önündeki yerimizi almaya yola çıktık. Manowar başkaydı, bambaşkaydı. "Other bands play, Manowar Kill!" dedik hep bir ağızdan. Adamlar belli ki gocunmuşlardı alt grup oldukları için, bunu grubun basçısı Joey DiMaio türkçe olarak "Diyorlarki buraya dört büyük grubu dinlemeye gelmişsiniz. Siktir Ordan, kimin için geldiniz? Tek büyük var o da Manowar" demesinden bile anlayabilirdik zaten. Manowar, Kings of Metal, Warriors of the World United, Dio'ya saygı için çalınan Heaven and Hell, Hail and Kill ve Black Wind, Fire and Steel ile birlikte, Joey Di Maio'nun gitarının tellerini tek tek koparması ile bitti bu efsanenin İstanbul'daki konseri.

Accept, bilemiyorum ya. Evet büyük grup, yılların grubu ama Headliner olarak konması gereken, Türkiye'de seyirci sahibi olamayan bir grup olduğunu belli etti. İnsanlar Manowar'dan sonra gittiler, kalanlar da madem para verdik kalalım bari diyerek öylesine izlediler.. Mötley Crue isterdim onun yerine ama olmadı artık.

Ve son, büyük gün. Big Four.. Tabi ki erkenden gittik saat 2'de staddaydık. Selin ve Hakan'ı da yanımıza aldıktan sonra sırayla grupları bekleyiş başladı. Çok heves ettiğim festival T-Shirtimi bilekliğime kavuştuktan sonra aldım. Sıcaktan beynimize güneş geçerken yüzlerce insanın arasında geçti zaman. Foma da Gren de indi ve Big Four, Anthrax ile birlikte sahneye çıktı.

Adamların bildiğim iki şarkısı var, Caught in a Mosh ve Madhouse. Onları da 1. ve 3. olarak baştan çaldılar, sonrası eşlik etmeden dinlemeye bıraktı kendini. Big Four'a Slayer'dan fazla yakıştırdığım Anhrax, kızılderili şapkaları ve Çılgın basçısının eğlenceli gösterisi ile birlikte sona erdirdi ilk Türkiye ziyaretini..

Dave Mustaine, Megadeth.. Metallica kadar görmeyi kafama koyduğum şu grubu Hayko Cepkin'le aynı sırada, Headliner'ın 2 altında sahneye çıkartan bir Sonisphere yönetimi, Slayer'i Megadeth'ten büyük gören insanlar var, her şeyi geçtim bok gibi de bir ses sistemi var. Adamlar sesi düzelticem diye yarım saat geç çıktılar sahneye, yine de olmadı. Yani ses ile ilgili hiçbir şey bilmeyen bir dinleyiciyim ben, işin tekniğinden pek anlamam. Ama bu ses sistemlerinde cidden bir problem vardı yahu... yani bir şey vardı. Grup da öyle beklediğim gibi "aman allahım!"lık bir performans sergilemedi. Belki de Mustaine bir şeye kızgındı. Gerçi adamın yüz ifadesi sürekli bir memnuniyetsizlik taşıyor ama neyse.. Setlist ise şöyleydi;
  • Holy Wars.. The Punishment Due
  • Hangar 18
  • Wake up Dead
  • Headcrusher
  • In my Darkest Hour
  • Skin O' My Teeth
  • A Tout le Monde
  • Tornado of Souls
  • Sweating Bullets
  • Symphony of Destruction
  • Peace Sells
Trust yoktu, Promises, Die Dead Enough yoktu belki ama çalınan son 6 şarkı illa ki çalsınlar dediklerimdi, bilakis tüm stad eşlik ettiğimiz A Tout le Monde..

Canlı kanlı Tom Araya, Kerry King ve dünyanın en iyi davulcusu olarak bilinen Dave Lombardo'yu görmüş olduk Slayer çıktığında, Allah kabul etsin.. Yerimden olmamak için Wall of Death sırasında arkamdan dirsek geçiren elemanı dövmeye çalışırken az kalsın düşüyor olmam ve Kerry King'in attığı penayı tam tuttuğum sırada mal gibi yere düşürüp önümdeki çocuğa kaptırmam dışında müzikal anlamda çok bir şey eklemiyorum bu grup için. Müziğinden haz etmiyorum çünkü.

Ve beklenen an, Metallica! James Hetfield kadar sahneye hakim bir adam, Kirk Hammett gibi muhteşem bir gitarist, Lars Ulrich gibi ukala ama sempatik bir adam ve Robert Trujillo gibi pek sevmediğim ve sevilmeyen, fakat hakkını vererek hayvan bir basçı olduğunu düşündüğüm insanlardan kurulu topluluk sahneye çıktı. Çalınanlar;
  • Creeping Death
  • For Whom the Bell Tolls
  • Fuel
  • The Four Horsemen
  • Fade to Black
  • That was Just Your Life
  • The End of the Line
  • Sad but True
  • Welcome Home (Sanitarium)
  • All Nightmare Long
  • One
  • Master of Puppets
  • Blackened
  • Nothing Else Matters
  • Enter Sandman
  • Breadfan
  • Trapped Under Ice
  • Seek and Destroy
Her biri klasik, her biri efsane şarkılara elimden geldiğinde eşlik ettim, saha birçoğunda inledi resmen. Master! Master! derken sesim kısıldı gitti, Seek and Destroyda ses tellerim koptu adeta. Çalmalarını çok istediğim Fuel ve All Nightmare Long çalınırken, Unforgiven ve Harvester of Sorrow setlist dışında kaldı.

Hetfield'in seyirciyle o muhteşem sohbeti sonucu keşke konser biraz daha uzasaydı, keşke her big four lafı geçtiğinde gaza geldiğimiz gibi 4 büyük grup, yunanistandakine benzer şekilde aynı anda sahne alsalardı, keşke ben çok istediğim Kirk Hammett penalarından kapabilseydim.. Ama olmadı.

Her şeye rağmen hayatımızdan bir Sonisphere geçti..

22 Haziran 2010 Salı

Mesai

Normalde Blog'a Türkiye'deyken yazmayı düşünmüyordum ama şu an yapacağım başka bir şey yok bari sana yazayım dedim.

Genelde olduğu gibi tam saat 5'e gelmişken ve ben eve gidip annemin bana yapmış olduğu yemekleri yemenin hayallerini kurarken bir iş patladı ve Serverların kurulumlarının pazartesiye yetişmesi gerektiği söylendi bize. DVD'lerden eksik var hala ama kuruyoruz eldekilerle şu anda, bakalım hangi aşamada patlayacak..

Annem burada 2 gündür, kardeşim ve anneannemi de almış gelmiş. Gece evde 9 kişiydik yahu uzun süredir böylesine kalabalık olmamıştı. Neyse ki stratejik bir noktada kanepeyi kapmayı başardım, yastıksız da kalsam sorun değildi. Offf Açım! Şimdi herkes yiyordur o güzel yemekleri. :(

Sabah da Vizem gelmiş, onu aldım, Artık resmen sayılı günler kaldı. Mutlu olmam gerekir aslında, hayatımda ilk defa yurtdışına gidiyorum diye ama değilim sanırım.. Neyse işte bilmiyorum. Yazarım sana tekrar. Hadi Tschüssss!!

18 Haziran 2010 Cuma

Under Construction

Ben de furyaya uyarak açtım bakalım bir blog. Şimdilik şablon olarak dursun bakalım, Almanya'ya gittikten sonra aktif olarak kullanırım sıkıntıdan herhalde.

Gezelim görelim tadında bir şey olsun istiyorum ama nasip kısfmet tabi bu işler..